Uzun bir geçmişi bulunan Türkler'in Anadolu'ya gelmeden önce anayurtlarının Orta Asya olduğu birçok kaynakta yer almaktadır. Bu nedenle halk sanatı olarak başlayan tekstilin kökenini de Orta Asya'da aramak doğru bir düşüncedir. Orta Asya'nın, Altay Dağları ile Orhun ve Yenisey ırmakları arasında kalan bölümü, Türk kültürünün doğuş kaynağını oluşturmaktadır.
Orta Asya Türk kültürünü oluşturan ve tarihte bilinen ilk Türkler Asya Hunlarıdır (Avrupa Hunları ise bunların devamıdır). Daha sonra Göktürk ve Uygur Devletleri gelmektedir.
Dini Şaman olan Hun ve Göktürk devletleri, yarı göçebe yaşam sürmekteydiler. Orta Asya'da taşnabilir konut tipi olan çadırlarda yaşamışlardır. Bu nedenle bozkır sanatı " .Bozkırlarda yaşamış göçebe kavimlerin yaratması. Genellikle taşınabilir ve metal türünden ürünler" (Sözen, 1994:46) oluşmuştur. Bu doğrultudaki gelişmeler, büyük ölçüde çadır sanatı, maden sanatı ve küçük el sanatları alanında kendini göstermiştir.
Onuk'a (1998:2,3) göre " Türk sanatı ve süsleme repertuvarının en önemli kaynaklarından birisi Türk çadırları dır.. .Günümüzde de Orta Asya'da yaşayan Türk boylarının hayatında çadır kültürü bütün özellikleriyle devam etmektedir" .
Türk süsleme sanatının doğuşunda, Türk çadırının etkisi şöyle anlatılmaktadır:
"...Çadır yapımında ve yaşantısında kullanılan malzemelerin çoğunluğunu kendilerinin yapma zorunluluğu, içinde yaşayan kişileri genellikle bir beceriye, sanata sahip kılmış, ağaç işleri, dokumacılık, keçecilik, işlemecilik ve diğer el sanatları pratikten, geleneksel bir biçimde gelişmiştir" (Onuk, 1998:1-2).
Göktürkler, "Türk" sözcüğünü İlk kez resmi devlet adı olarak kullanmalarıyla tanınmışlardır. Çok az incelenmesi ve ilgili yayınların olmaması nedeniyle Göktürk sanatı hakkında fikir edinmek zordur.Günümüze kadar çok az örnek kalmıştır.Orhun Kitabeleri, Tonyukuk Abidesi, Kültigin Abidesi ve Bilge Kağan Abidesi (Aslanapa,
1989: 7,10).
Uygur sanatı, Hun ve Göktürk sanatından oldukça farklıdır. Bunun nedenleri, yerleşik yaşama geçmeleri ve dini ( Budizm ve Maniheizm) inanışlarıdır. Buna bağlı olarak Mimari, heykel ve resim sanatı gelişmiştir.Tekstil sanatı, halı dokuma ve işlemeler çok gelişmiş düzeydedir (Aslanapa, 1989:11).
Anadolu'da ( Çatalhöyük," Kaniş" Kültepe höyüğü, Boğazköy'de Hattuşaş), yapılan kazılardan Neolitik Çağa ait (M.Ö. 6000), dokuma parçalarının bulunması, 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra Türkler'in Anadolu'ya geldiklerinde Anadolu'da daha ileri düzeyde bir dokumayla karşılaşmış olduklarını göstermektedir (Aytaç,
1997:75).
Türkler , tarih boyunca hüküm sürdükleri yerlere sanat ve uygarlıklarını da birlikte götürmüşler, ayrıca bulundukları ülkenin sanatlarından da etkilenerek yeni ve farklı sanatların da doğmasına sebep olmuşlardır (Şengül, 1990: 3). Onuk'un (2001:1) belirttiği gibi " Birçok uygarlığın beşiği olan Anadolu, yine bu uygarlıkların kültürlerini her köşesinde yaşamaktadır" .
Anadolu'da yapılan kazılardan , dokumacılık sanatının Neolitik Çağdan sonra da sürekli bir ilerleme gösterdiğini kanıtlamaktadır. M.Ö. II. yüzyılda Anadolu'nun Roma istilasına uğraması, M.S. 395'te Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasıyla Bizans devri başlamıştır. İpek elde edilişini öğrenmesinden sonra dokumacılık sanatında Bizans'ın önemi artmış ve Bizans dokumacılığında büyük bir gelişme görülmüştür.
Önceleri basit el tezgâhları ile bir aile sanatı olan dokmacılık Selçuklular döneminde daha da gelişmiştir. Seçuklular'a ait kumaş örnekleri müzelerimizde
bulunmamaktadır. Ancak bazı Avrupa müzelerinde güzel örnekler bulunduğu bilinmektedir.
Seçuklu dönemine ait tarihi belgelerde kumaş isimlerinden "Dibayn Rumi (Selçuk Dibası), Çatma, Çatma-i Kadife-i Pelengi" bahsedilmektedir (Öz, 1946:6) .
Osmanlı Devleti'nin kurulmasıyla ordunun ve sarayın giyim gereksinimlerini karşılamak üzere dokumacılıkta büyük gelişmeler olmuştur. Dokumaların kalitesini korumak için sıkı önlemlerin alındığı bilinmektedir. O günlerde, değerli kumaşların, özellikle ipekli ve sırmalı kumaşların dokunması, devletin denetimi altındadır. Bu kumaşların gizlice dokunup satılması yasaktır. Bu yasağa karşı gelenleri suçlarının büyüklüğüne göre, sürgün, kalebendlik, kürek mahkumluğu gibi cezalar verilmektedir. Bu gibi tedbirlerle, Türk kumaşlarının özellikleri bozulmadan süreklilik kazanması arzulanmıştır (Küçükerman,1996:19, Aytaç, 1997:78, Türkiye I. Tekstil Endütrisi Kongresi:13).
Türk kumaşlarında desenler, XIV.yüzyılda oldukça büyük motifli, XV. yüzyılda daha küçük motiflerden oluşmaktadır. Motiflerin kaynağını, hayvan, bitki, çiçek, meyva gibi obje sitilizeleri oluşturmaktadır. XVI. yüzyıl Kumaşlarında daha çok lale, karanfil, bulut ve benek motifli desenler görülmektedir (Aslanapa,
1989:361).
" Türk kumaşcılığı en yüksek düzeye XVI. yüzyılda erişmiştir. Bu dönemin kumaşları gerek olgun ve uygun renkleriyle, gerek zarif desenleriyle ince ve üstün bir zevkin mahsülü; birer varlıktır" (Öz, 1951:6).
XVII. yy'da en çok karanfil motifi ve madalyonlu motiflere rastlanmaktadır XVIII. yüzyılın ikinci yarısından XIX. yüzylın sonuna kadar küçük motifli ve yollu desenler görülür. Türk kumaşlarını diğer milletlerin kumaşlarından ayıran özellikler şöyle anlatılmaktıdır:
"... Sanat eserlerinin kıymetini arttıran en mühim unsur da renktir. Türk kumaşlarında,renklerin başında, kırmızı gelir. Kırmızıdan sonra en çok kullanılan renkler ,mavi,yeşil, siyah beyaz,bej ve altın rengini ifade edecek kadar tatlı sarı,bal rengi sarı,koyu fındıkıye yakın bir renk vardır.Bu renkler ile açık ve koyuları zamanla azalıp çoğalmakta ve devirlere göre değişmektedir. Türk kumaş ve kadifeleri tetkik edilince; renk ahenginin hayret edilecek kadar güzel olduğu görülür. Bilhassa XV.yy.kumaşlarındaki renk variasyon ve nüanslarını, diğer milletlerin kumaşlarında görmek imkansızdır..." (Öz,
1951:82).
Osmanlı dönemine ait dokumalardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Bursa, Bilecik, Üsküdar çatmaları ve diğer dokumaları, Musul'un ipek üzerine Sırma kumaşları, Antakya Çuhaları, Halep ve Adana Astarları, Şam damaskosu, İsta, Canfes, Hare , Zerbeft, Şam Bağdadisi, Kemha, İstanbul'un Çuha, Kadife, Peştemal, Kaftan ve İhramlarıdır (Aytaç, 1997:79).
XVI. yüzyıl Sonuna kadar dokuma sanayiinde gelişmeler sürmüş Avrupa' ya çeşitli kumaşlar satılmıştır. Avrupa'da birçok Türk kumaşları aranır hale gelmiştir. Daha sonra bazı ülkeler de Türk kumaşları taklit edilmiştir. XVII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflamasıyla dokuma sanayi gerilemeye başlamış, ihracat azalmıştır.XVIII yy'da Rönesans'la birlikte sanayileşme başlamış, Avrupa'da iplik makinaları ve dokuma tezgahları icat edilmiş, bu da Anadolu'da dokuma sanayinin duraklamasına yol açmıştır. 1838'den sonra ihracat tamamen bitmiştir. Tanzimat devrindeki sanayi hareketiyle dokuma sanayi canlılık göstermiş, fakat uzun vadeli bir gelişme gösterememiştir. Ordu gereksiniminin karşılanması için Devlet tarafından 1835'de İstanbul'da Feshane Fabrikası, 1845'de İzmit ve İslimiye'de Çuha fabrikaları kurulmuştur (Küçükerman, 1988:15).